Bizim meslekte en sık dedikodusu yapılan mevzu ne diye sorsak konu mankeni olarak birinci sıraya “Müşteriler”, ikinci sıraya da “Patronlar” girer. Tartışılan mevzu içerikleride hiç değişmez …
Konu mankeni müşteriyse konuda muhtemelen müşterilerin tasarım konusunda ki bitmek tükenmek bilmeyen istekleridir. Yazıyı şuraya, resimi buraya, zemin rengi şöyle olsun, logo büyüklüğü böyle olsun vs. vs… uzaaar gider.
Konu mankeni patron olunca içerik farklılaşır biraz. Patron işlerin teslim süresi konusunda müşteriye asla baskı yapmaz, tasarıma müdahale taleplerine asla karşı çıkmaz, aniden iş akışında değişiklik yapar, mesai ücreti vermez, sabahları çekilmez, tepene dikilir omuzuna yaslanır, günler geceler boyu çalışır işi yetiştirirsin ama bir teşekkür bile etmez, hatta bütün oğalan üstü performansına rağmen sabah 15 dakika geç gelirsen fırçalar vs. vs… daha onlarca örnek sıralanır gider.
Ben kişisel olarak bu tip durumları hiç yaşamadığımı söylesem pekte abartmış olmam sanıyorum. Tabi bu olağan üstü gibi görünen durumun açıklamasını birbaşka zamana saklıyorum. Asıl konu, bu iki başrol oyuncusunun arkası kesilmeyen kaprislerine neden tahammül etmek zorunda kaldığınızdır. neden ?
Ben 1998 yılından bu yana serbest yani sevmediğim tabiri ile “Freelance” olarak çalışıyorum. Arada bir kere 7-8 aylık ajans durumu olmuştu ama benim için çok zevkli bir süreçti bu dönem.
Enaz 10 yılı ajanslarda grafiker, reprodüksiyon servislerinde operatör, yaklaşık 12 yılı da serbest çalışarak geçen bir Grafik Tasarımcı ( yada şimdiki tanımlamam ile Grafik Sanatçısı) olarak size bir ajans veya matbaada personel olarak çalışmanın tek bir avantajını söyleyebilirim … Ay başında cebinize ne kadar para gireceğini biliyorsunuz !
Peki bugün serbest bir tasarımcı olarak iş hayatınıza atılırsanız ne olur ? Piyasanın normal şartlarda seyrettiği ve sizinde çalışmak için can attığınız şartlar altında ne yaşarsınız ?
İyi bir performans sergilerseniz aşağı yukarı şöyle bir süreç yaşayacağınızı düşünüyorum ;
– İlk üç ay sizin için kendinizi ifade ve ispat etmekle geçecek “maddi” anlamda kazançsız bir süredir. Sürekli göz diktiğiniz firmalara yada çevrenizdeki eş dostlara ziyaretler yapıp müşteriler elde etmeye çalışacaksınız.
– İkinci üç ay bir takım işler almış, bu işleri bitirmeye çalışıyor olmakla geçecek ve eğer ön ödeme almadıysanız yine “maddi” anlamda sıkıntılı bir süreç yaşayacaksınız demektir.
– Üçüncü üç aylık dönemde hala koşuşturuyor, yeni müşterilerle tanışıyorsunuz… Şimdi elinizde yeni işler vardır ve bir önceki yaptığınız çalışmaların ödemeleri de gelmeye başlamıştır.
– Yılın son üç ayında artık piyasa sizi az çok tanıyordur, elinizde rutine bağlamış bir yada birkaç işiniz vardır ve kazanç oturmaya başlamıştır.
– Bir yıldan sonraki süreçte kurulu bir düzeniniz, size sürekli iş veren bir iki müşteriniz, sağdan soldan size referans olanlarla artan iş potansiyeliniz oluşmuş, değişkende olsa size daha önceki maaşınızı hiç de aratmayacak hatta belki çok daha fazlası bir gelir akışı oturmuştur.
– Üçüncü yıl sonunda artık hem iş hemde müşteri seçecek duruma gelmişsinizdir.
Serbest çalışma kararınız sizi en fazla bir yıl sıkıntıya sokacaktır ve bu bir yıl ömür boyu çekeceğiniz “müşteri-patron” kaprislerinden sıyrılmak için hacanacak bir süre olmalıdır sanırım. Evet, belki patron stresinden kurtulup müşteri sendromu ile yaşamaya devam edeceksiniz ancak sonuç da serbestsiniz ve kendi kurallarınızı, kendi çalışma koşullarınızı beliryebilir, iş akışınızı dilediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz. İstediğiniz işi alır, istemediğiniz müşteri ile çalışmazsınız. Yanınızda tipine gıcık olduğunuz yada dallamalıklarından usandığınız bir mesai arkadaşınız olmaz, ihtiyacınız varsa birlikte çalışacağınız insanı siz seçersiniz.
Canınız istemiyorsa o gün çalışmazsınız, doktora, muhtara yada bakkala gitmek için kimseden izin istemezsiniz. Bilgisayarınızı sizden başka kimse kullanamaz, klavyeyi beğenmiyorsanız değiştirebilirsiniz, masanızı istediğiniz yere kurar, işyerinize dilediğiniz zaman misafir kabul edebilirsiniz. işyeriniz evde değilse işinizi eve yakın yere taşırsınız, çaycının çayı güzel değilse güzel olanı mutfağınızda demlersiniz. İş sizin, mekan sizin, zaman sizin … dilediğiniz gibi değerlendirirsiniz.
…
Diğer yandan serbest çalışmanın hiç mi dezavantajı yok ? Elbette var, dünyada stres ve sıkıntının olmadığı tek iş var, onuda zaten hepimiz biliyoruz ! Peki serbest çalışmanın ne gibi dezavantajları olabilir ki?
Bir, artık patronda çalışanda sizsiniz. Borç ve alacaklarınızı takip edeceksiniz. Zaman zaman alacaklarınız vaktinde gelmeyecek, tedbirli değilseniz ödemelerinizde sıkıntı yaşayacaksınız. Gelirinizi aylık değil, yıllık olarak planlamayı öğrenemezseniz gelir gider dengesini de kuramayacaksınız. Bazen emeğinizin karşılığını alamayacaksınız, tahsilat sorunları yaşayacaksınız. Peki çözüm nedir ? Çalışma prensiplerinizi iş görüşmelerinizde belirgin bir şekilde ortaya koyar ve disiplinli bir ödeme planı oluşturursanız bu konuda pekte sıkıntı çekmezsiniz. Bütün işlerinizi sözleşmeli yapmak, çek-senet gibi evraklar kullanmadan alacaklarınızı nakit sağlamak durumundasınız. Bu durum müşterileri potföyünüzü daraltacaktır, müşteri kaybınız olacak ancak en azından alacak zaiyatını minumum seviyede tutacaksınız, bu daha az üzüleceksiniz demektir.
İki, zaman zaman yaşadığımız kriz ortamlarının oluşması da serbest çalışma şartlarında sıkıntı yaratacaktır. Fakat ne var ki, eğer bir kriz varsa çalıştığınız ajansdan da çıkarılma olasılığınız yada maaşınızı geç alma veya hiç alamama gibi bir durumla karşılaşmanız muhtemeldir. O yüzden kriz sadece sizi değil herkesi etkileyen bir durumdur.
Serbest çalışma, iş ve para akışını sizin kontrol edeceğiniz bir çalışma şeklidir. Yok zamanları rahat atlatabilmek adına var zamanlarınızda bir miktar birikim yaparak sıkıntılı günleri rahatlıkla atlatabilirsiniz. Bu tamamen sizin kazanma ve harcama disiplininize bağlıdır.
Serbest çalışma pozisyonu öncesinde eğer mümkünse kendinizi geliştirmek ve tecrübe edinmek adına en az iki üç sene bir ajans, tasarım ofisi, matbaa yada benzeri hizmete sahip bir firmada sabırla çalışmalısınız.
Benim serbest çalışma konusundaki en ciddi önerim çalışma saatleridir ! Bu konuda kesinlikle prensipli olun, sabah en geç 09.00 da işinizin başında olmalısınız, gece kaçta yatmış olursanız olun. Akşam en geç 20.00 de mesainizi tamamlayın, mümkün olduğu kadar haftada en az bir gün müşteri ziyareti yapın, çalıştığınız dijital baskı merkezini, matbaanızı ve diğer çözüm ortaklarınızı ziyaret edin. Her tanıştığınız kişiye mutlaka kartvizitinizi verin, rakiplerinizi asla kötülemeyin. Yeni tanıştığınız potansiyel müşterileri adaylarınızın sizden önceki yaptırdığı çalışmalar üzerinde asla eleştiri yapmayın bunun yerine farklı bir işten, markadan veya firmadan iyi örnekler göstererek o işlerin olumlu yönlerini paylaşın. Unutmayın, herkes çamur atabilir ama doğrusunu sadece bilgisi olanlar söyler, bilginizi gösterin.
…
Burada sizi mevcut çalışma düzeninizden vazgeçirerek alışık olmadığınız bir yaşam biçimine teşvik etmeye çalışmıyorum.
Nadirde olsa patronundan, işyerinden ve hatta çalıştığı firmanın müşterilerinden memnun olanlarınız bile vardır, sözüm meclisten dışarı. İçinizde “ben dişimi sıkacağım, 10 sene sonrada edindiğim ajans tecrübesi ile kendi işimi kuracağım” diyeniniz varda o da seçeneklerden biridir. Kim bilir belki patronunuz size ortaklık bile teklif eder, hatta bir kısmınız bu vaadle bile çalışıyor olabilir.
Anlatmaya çalıştığım şey şu ;
Patron ve müşteri sendromu yaşıyorsanız, kendinize boşu boşuna eziyet ediyorsunuzdur. Bu sıkıntıyı ömür boyu yaşamak yerine, başarıya giden merdivenlerde kendi çalışma disiplinizi oluşturarak belkide en fazla iki yıl tırmalamak kendinize yapacağınız en büyük iyilik olacaktır.
Eğer üretim kalitenize güveniyorsanız, kendi çalışma koşullarınızı sağlam bir iş disiplinli altında yürütebileceğinize inanıyorsanız, hala bekliyor olmanız size en önemli iki şeyi kaybettiriyor demektir … Sağlık + Zaman !
Zülfikar Fidancı