İstanbul’un 100 grafik tasarımcısı ve illüstratörü
Grafik tasarım, ortaya çıktığından bu yana bir anlamda “kent kültürünün” bilgisini taşıyan, mesajını ileten, içeriğini yorumlayan disiplinin adıdır. Ekonomisi, siyaseti, sanatıyla kent tarihinin kültürel izdüşümünü en kestirme biçimde grafik tasarım aynasında izleriz. Üzerine yazı ve/veya resim basılarak çoğaltılmış her belge grafik tasarım ürünüdür. Grafik tasarım ürünü tasarlandığı, baskı makinesiyle çoğaltıldığı ya da ekranda yansıtıldığında bir mesajı iletme işlevini yerine getirir. Bu geçici süreç grafik tasarım ürününün birinci aşamasıdır. İkinci aşamadaysa toplumsal yaşama ışık tutan kaynak–belge niteliğini kazanır.
Grafik tasarımcıların ve resimlemecilerin (illüstratörlerin), üretim yaptıkları ya da ürettiklerinin tüketildiği kent(ler)le hep bir ilişkisi olmuştur: Matbaacı ve grafik tasarımcı Ebüzziya Tevfik’in tasarladığı ve bastığı kitapların bazılarının kapağında basıldığı yer olarak “Kostantiniye” yazar. Modern grafik tasarımın Türkiye’deki öncüsü İhap Hulusi’nin imzasında, “İhap Hulusi–İstanbul” sözcükleri yer alır; eski Türkçeyle tasarladığı işlerini bazen İstanbul, bazen de Dersaadet olarak imzalamıştır. İhap Hulusi’nin Almanya’daki öğrencilik yıllarında yaptığı işlerin altında “İhap Hulusi–Münih” imzasını görürüz. Grafik tasarım ürünleri üzerinden izini sürdüğümüz ya da keşfettiğimiz bilgiler, bizi Osmanlı ve erken Cumhuriyet aydınlarının kentlerine ve ülkelerine bakışlarına ulaştırabilir. Bu anlamda grafik tasarım ürünleri, görsel tarih okumaları için önemli birer kaynak–belge niteliğindedir.
İstanbul’un “hangi” 100 grafik tasarımcısı ve illüstratörü?
Bu kitabın amacının İstanbul’un “en iyi” 100 grafik tasarımcısını ve illüstratörünü listelemek olmadığını özellikle belirtmek isteriz. Kitabın adı böyle bir algılamaya yol açıyorsa da, “İstanbul” üzerinden oluşturulacak bir seçkinin pek çok kurgusu olabilir. Bu eseri hazırlarken en iyi 100’ü seçmeye çalışmak ve kendimizi iyi grafik tasarımcı terazisi olmaya zorlamak yerine başka bir tercih yaptık. İstanbul’un tarihsel sürecini 10 yıllık üretim dönemlerine böldük ve kitapta bu aralıklarda öne çıkan, dönemini simgeleyen ya da temsil eden işlerin sahiplerine yer verdik. 1900–1980 yılları arasındaki 10 yıllık dönemlerde iz bırakanları araştırdık. Bu nedenle kişileri doğum tarihlerine göre sıraladık. 100 rakamının sınırlılığı nedeniyle istediğimiz halde kitaba alamadıklarımız da oldu; ısrarlı başvurularımıza rağmen kitapta yer almak istemeyenler de…
Şüphesiz bu bir tarih kitabı değil, üstelik kısa tarihçesinde, pek çok değişim barındıran Türkiye’deki grafik tasarımla ilgili bilgi vermek, bu yayının fiziksel olanakları içerisinde ancak genel bir bakış açısını yansıtabilmekle sınırlı kalacaktır. Bununla beraber, araştırmamızın benzer çalışmalara kaynak sağlayacak nitelikte olmasını da istedik; zira halen grafik tasarımın ülkemizdeki serüvenini anlatan bir kitabımız bulunmamaktadır. “Bugün, sayıları sürekli artan üniversitelerimizin hiçbirinde Türk Grafik Tasarım Tarihi dersi ciddi olarak okutulmamaktadır. Hiçbir üniversitede bu konuyu destekleyecek arşiv ve yayın yoktur.” Bu yüzden bilinmeyenlere, kaybolmuşlara hatta görmezden gelinenlere öncelik verdik. Diğer yandan kullandığımız görsellerin, meslek dışından kimselere de disiplinimizin derinlikleri hakkında fikir verecek nicelikte olması gerektiğini düşündük. Tüm bu nedenlerle seçkiyi oluştururken gözlemlediğimiz disiplin çeşitliliğini sahiplendik; grafik tasarımın Türkiye’deki serüvenini anlatan “büyük resmin” bu olduğunu düşünerek araştırmamızı derinleştirdik.
Sonuç olarak bu yayın olanağını, mesleğimiz adına önemli bir fırsat olarak gördük ve “İstanbul” anahtar sözcüğünü eksene alıp – ihtiyacımız olan – grafik tasarım tarihi kitaplarına zemin hazırlayacak işleri üretenlerin peşine düştük. Nihayetinde, alanımızla ilgili kazı çalışmalarına ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, kayıplarımızın ne denli büyük olduğunu, eğer bu açık, halen fırsat varken bir noktaya taşınabilirse kazanacaklarımızın da ne denli büyük olacağını daha iyi anladık.
Kişiler nasıl seçildi? Kimler seçti?
Öncelikli olarak bir “milat” kişisi seçtik, ancak miladı bir “başlangıç” olarak değil bir tür kerteriz noktası olarak düşündük. Genel bilinirliği ve tasarım tarihimiz içerisindeki önemi nedeniyle miladımız, İhap Hulusi Görey oldu. Sonra, Görey’in öncesine yolculuk yaptık; “Görey iyiyse, kime göre iyiydi? Aynı dönemde üretim yapanlar, hatta işbirliği yaptıkları kişiler kimlerdi? Görey nasıl bir altyapının üzerine taş koymuştu” sorularına yanıt aradık. Böylece bir “başlangıç” noktasına da ulaşmak mümkün oldu. Ardından günümüze doğru yola çıktık. Bu süreçte ilgili yayınlarda adı geçen, ancak kim olduğu ve neyi başardığı belgelen(e)meyenlere öncelik verdik.
Meşhurdan çok meçhulün peşinde olduğumuz için 1970 doğumlulara gelince araştırmayı durdurduk. 1960 yılı öncesinden kişiler belirginleştikçe, bu yılda doğanlardan düşmeye başladık. En son 1961 doğumlu Feridun Oral’da kaldık. Sonuç olarak bu kitapta, 1848 doğumlu Ebüzziya Tevfik ile 1961 doğumlu Feridun Oral arasındaki on yıllık dönemleri inceledik.
Özellikle hayatta olmayan bazı kişilerin biyografilerini oluştururken epey zorlandık. Yaşadıkları dönemin gazetelerinde çıkan ilgili haberleri inceleyerek, ölüm ilanlarını verenlere bilinmeyen numaralar servisinden ulaşarak geçmişleriyle ilgili bilgi toplamaya çalıştık. Bilgi ve belge paylaşımlarından, arşiv taramalarından, sözlü tarih görüşmelerinden elde ettiğimiz bulguları keşiflerimizle netleştirdik ve kararlarımızı öyle aldık.
Neden grafik tasarımcılar ve illüstratörler bir arada?
20. yüzyılın başında henüz grafik tasarım mesleğine yönelik konumlandırmalar ve ona bağlı tanımlamalar yapılmadığı için, bu tür çalışmaları yapanlar genellikle sanatçılar ya da zanaatkârlardı. Örneğin birçok karikatürist ve ressam çizgilerini, kişisel ve dönemsel nedenlerle grafik tasarıma ödünç vermiştir. Bu kişiler, çok yönlü uğraşıları olan, aydın karakterlerdeki öncü kimselerdi. Hemen hemen hepsinin yurtdışı deneyimlerinin olduğu, birkaç yabancı dil bildikleri gözlemlenmiştir. Birçoğu geçinmek gibi alçakgönüllü bir amaçla, dönemin ortalama beklentileri doğrultusunda ihtiyaca yanıt vererek ülkemizde grafik tasarım mesleği için gerekli altyapının oluşturulmasına dolaylı da olsa katkıda bulunmuşlardır. Görsel tarih ve tasarım tarihi okumalarında, bulguları incelerken tasarım ürününü ve tasarımcıyı ayırarak da değerlendirme gerekliliği, çoğu işin sahibini araştırmanın konusu yapmıştır.
Kitapta yer alan pek çok kişi, 1900’ler boyunca bugünkü karşılığı “illüstratör” ya da “resimlemeci” olan, o zamanki tanımıyla ise “ressam”, “basın ressamı”, “dekoratör ressam”, “afiş ressamı”, “kapak ressamı” diye bilinen mesleğin temsilcisiydiler. Bu kavram kargaşasının 1980’lere varıncaya dek sürdüğü görülmektedir. Tarihsel okumalar, ancak döneminin koşullarına göre yapılabilir. Bu yüzden üretilenleri dönemlerin şartları içerisinde değerlendirerek bu kişileri grafik tasarımcı olarak nitelendirebiliriz. Bu durum bizi doğruca grafik tasarımcıların resimlemecilerden ayrılmayacağı gerçeğine götürür. Böylece söz konusu görsel iletişim tarihi araştırmasındaki aktörlerin dönemsel bağlarını daha iyi anlayabiliriz.
Bilmediklerimiz ve de yanlış bildiklerimiz!
Araştırmamız, Türkiye grafik tasarımıyla ilgili bilmediklerimiz, bildiğimizi sandığımız şeylerde de eksiklerimiz ya da yanlışlarımız olduğunu gösterdi. Dolayısıyla derinlikli araştırmalara, tasarım tarihçilerine, görsel tarih araştırmacılarına ve kapsamlı bir tasarım müzesine acilen ihtiyacımız olduğunu bir kez daha anladık.
Bilmediklerimize ve yanlış bildiklerimize bir örnek vermek gerekirse; bugüne kadar Türkiye’de açılan ilk grafik tasarım sergisinin, İhap Hulusi Görey’in 1935’te Beyoğlu’nda açtığı ilk kişisel afiş sergisi olduğunu sanıyorduk. Araştırmamız sırasında keşfettiğimiz “Ömer” adındaki kişinin, 1932 yılında bir kişisel afiş sergisi açtığını öğrendik. Aynı kişinin 1932’den önce de afişleriyle Galatasaray Sergilerine katıldığını, tam adının “Ömer Nuri” olduğunu belirledik. Tasarımcının bir dergi kapağı çalışmasına ve birkaç resimlemesine ulaşabildik. Ancak “Soyadı Kanunu’yla soyadı ne oldu?”, “Nasıl bir eğitim aldı?”, “Nerede doğdu?” vb. bilgilere ne yazık ki henüz ulaşamadık. Bu durumda, Görey’den önce de – o günün değerleriyle – Türkiye’de afiş, yani grafik tasarım sergisi açanların varlığını belirlemiş olduk. Bu alanda Ömer Nuri’den önce de eser vermiş kişiler olabilir. Fakat elimizdeki bilgilerle bunun yanıtının verilebileceğini sanmıyoruz.
Bu yayınla pek çok kişiyi tanıyacak, grafik tasarım mesleğini ilgilendiren önemli gelişmelerin bilgisini edineceksiniz: “Grafik adıyla ilk dersi kim vermiş?”, “Özgün baskıresim deyimini kim bulmuş?”, “Öncü kadın resimlemecimiz kimmiş?”, “Cumhuriyet döneminin başlangıcında yurtdışına grafik tasarım eğitimi almaya kim gönderilmiş?” gibi soruların yanıtı, bu 100 kişinin hikâyelerinde yer alıyor.
İNDİR:
Istanbulun_100_Grafik_Tasarimcisi_ve_Illustratoru-_Omer_Durmaz